Pages

26 Aralık 2007 Çarşamba

İhtiyaç Molası




Aslında yazımı geçtigimiz hafta yazıyordum fakat bir sürü hayatsal gelişme gecikmeme neden oldu. Hevesim kaçtı. O yüzden farklı bir konuyla yeni bir yazımı en kısa zamanda yayınlayacağım. Görüşemediğimiz günlerden bazı notlar;
Bayramda bol bol dinlenmeye çalıştım.
Sık sık A.O'yla görüştüm:) A.O çok yakın bir arkadaşım. Yanlış anlaşılmasın:))
Et yedim:)
Şirketin makinasıyla fotograf çektim.
Balık da yedim.
Dilek'in sevgilisiyle tanışma fırsatı buldum sonunda!!:)
Facebook ve ilkokul arkadaşlarımız uzerine uzun geyikler yaptık.
O.T. uzatmalı sevgilisinden ayrılmış. ( 6 yıllıktı )
Babaannem ve dedemi ziyaret ettim. Kardeşime bayram harçlığı olarak 50 lira verirken bana 10 lira verdiler:) Gözleri iyi görmüyordur karıştırmıştır diyerek kendimi avutuyorum:)
M.S nin babası vefat etti. Çok üzüldük.:(
En kısa zamanda yazışmak üzere,
Sevgiler

18 Aralık 2007 Salı

Bu yazının bayramla bir alakası yoktur


Her bayram yaklaştığında herkes eski bayramlara dair özlemlerini, şimdiki bayramların tatile dönüştüğüne dair serzenişlerini, büyüklerimizin eskisi gibi hatırlanmayışını söyleyip duruyor. Ve açıkçası bunlar bana çok yapmacık geliyor. O yuzden ben eski bayramlara duyulan özlemden hiç söz etmek niyetinde değilim. Ama "özlemek", üzerine çok konuşulası bir fiil. Düşündüm de özlemek fiilini kullanarak kurabileceğim bir sürü cümlem var ama bayramlara dair olmayan:)



  • Yogun bir dönem geçirdiğim için öğrencilik günlerimi ve sabah dersine girmeyi reddedip kendimi uykuya bıraktığım günleri

  • Beyoğlu'daki Pia'nın eski zamanlarını ve orada sabah kahvesi içmeyi

  • Kardeşime sözümü geçirebildigim ve kaba kuvvet uygulamamdan korktugu günleri ( bunun için en az 7 -8 yıl geriye gitmem gerekiyor:) )

  • Çiğdem'in Datça'daki balkonunu ve deniz manzarasını

  • Yazın Ortaköy House Cafe'de mojitoya benzemese de ne içtiğini sana unutturacak kişiyle mojita içmeyi

  • Dial-up internet baglantısının kulakları tırmalayan sesini

  • Tek başıma Beyoğlu'nu yeni baştan keşfetmeyi

  • İngilizce ögrenirken ögretmen zoruyla tuttugumuz ingilizce günlüğüme şifreli yazılar yazmayı

  • Altınoluk'ta kuzenimle akşam kör karanlık sahile inerken acaba ne giysek diye saatlerce düşünmeyi
  • İsteksizce başlayıp sonradan şuursuzca Lost izlemeyi

  • Eve gittigimde kardeşimi evde görmeyi ve kendi yarattığı karışık sahanda yumurtalarını

özlüyorum
Tek bir fiil kullanarak bir sürü cümle kurdum işte.
Bu listeyi sonlandırmak ne kadar zormuş:) Hem de giderek falasıyla kişiselleşiyor ama yapacak birşey yok. Blog da benim özlenenler de benim...Şimdi ben olsam ve dışarıdan bu blogu okusam, kesin benim de aklıma özlediğim bir sürü şey gelirdi. Aman diyeyim benim gibi liste yapmaya başlamayın, duramıyorsunuz:) Ya da başlayın gitsin. Nasılsa bugün son iş günü, hiç kimsenin iş yapası yok, herkes hararetle bugünün bitmesini bekliyor. Yaşasın bugun kaytarma günü:)

NOT: Evet linklerdeki görselleri bir yerlerden araklamış olabilirim ama bu bile yeterince yorucuydu:)


16 Aralık 2007 Pazar

Vee fotograflar...

Fotograflarla Wii severlerin 7'si ve 70'i karsinizda:)



Istinye Park



Bana biraz oyuncular arasinda haksiz rekabet varmis gibi geldi:)


7'den 70'e grubunun ust sinirini temsilen ekledim bu resmi:)



Wii have fun

Yeniyilin ve kurban bayraminin birbirine cok yakin tarihlerde olmasi hepimizin hayatina bir hareketlilik getirdi. Tatil planlari, hediye alisverisleri derken alisveris merkezlerinin, magazalarin ve sokaklarin telas icindeki insanlara sahne oldugunu goruyoruz. Haliyle markalar da insanlarin para harcama ( tabii oldugu kadar ) taleplerinden faydalanmak istiyorlar. Kimi marka bunu pazarlama etkinlikleriyle saglarken kimi marka da fiyat avantajlari sunarak gerceklestiriyor.


Iste bu donemdeki pazarlama etkinliklerine ornek olabilecek bir aktivite; Radio N101 Wii turnuvasi.

Nintendo Wii'yi daha once oynama imkaniniz oldu mu bilmiyorum ama oynayanlari izlemesi bile zevkli olan ender oyunlardan bir tanesi saniyorum. Zaten fotograflardan da demek istedigimi anlayacaksiniz. Markanin soylemi "7'den 70'e herkese oyun oynatiyoruz". Dogru...Oynatiyorlar:)

Gelelim turnuvaya...Bu haftasonu gercekten cok yoruldugumu soylemeliyim. Istinye Park'da turnuva gerceklesirken, Akmerkez'de de yiyecek katinda yine ziyaretcilere Wii oynatildi. Ozellikle Akmerkez'in o kocaman Video Wall'unda Wii oynamak ayri bir keyif oldu:)

Turnuva kapsaminda, tenis ve boks sampiyonlarina birer tane Nintendo Wii ve ikincilere de Puma'dan birer cift ayakkabi hediye edildi. Neyse, basin bulteni gibi oldu biraz:)


Kisa notlar;

  • Bu haftasonu da calisarak gecti. ( hayat mi bu be:) )
  • Istinye Park,cok ulasilasi bir yer olmamasina ragmen yogun ilgi goruyor. ( yine de acil cevre duzenlemesine ihtiyaci var )

  • Akmerkez, bu kadar yeni alisveris merkezine ragmen hala eskisi gibi cok kalabalik...

  • Pazarlama etkinliklerini satis noktasina yakin yaparsaniz hemen satisa donusuyor:)
  • Alisveris merkezlerinde etkinlik yapmak benim gibi bir insana cok zarar veriyor. ( 2 tane gomlek aldim:) ama cok guzeller... )

Bu arada haftasonunda bize evinden destek veren Sercan'a :) ve bos Wii kutusu yapma ve sahneye dizme konusundaki sanatini konusturan Saygin ve Burcu'ya sonsuz tesekkurlerimi iletiyorum:))





13 Aralık 2007 Perşembe

Hayatimda yeni bir tat: Perkusyon


Bugun yine " Ilkler" basliginda bir yazi yazacagim. Perkusyonla ilk karsilasma...Son bir kac yildir perkusyonla ilgilenmek istiyordum. Nedir, nerden gelmistir, nasil yapilir bu perkusyon denen sey? Inanin hic bir fikrim yoktu. Aslinda perkusyonun bir grup insanin tumba gibi calgilara vurarak ve ellerindeki tahtadan yapilmis elma sekerine benzeyen aletleri sallayarak yaptiklari muzik olarak biliyordum. Ama her zamanki gibi, hic bir sey gorundugu kadar basit degilmis:)

Isin ozu, bu kisa hayatin gereksiz yogun temposunda yeni bir tat olmasini umit ederek bir perkusyon atolyesine yazildim. Ve bakin tek bir derste perkusyonla ilgili neler ogrendim.

Bir konuyla ilgilenmeye basladigim zaman cikis noktasini ve kisa tarihini arastirmayi cok severim. O yuzden biraz bu kismindan bahsetmek istiyorum. Perkusyon kelimesinin koku ( noktali -o ve -u olacak:) evdeki bilgisayarim ucuz olsun mantigiyla yurtdisindan alinmis ingilizce klavyeli bir notebook da... :) ) latincedeki 'percussio' yani vurma kelimesinden geliyormus. Aslinda muzik terimi oldugu kadar tip literaturunde de bir muayene yontemiymis. Yine konudan uzaklastim sanirim. Afrika kokenli olan bu muzik, goclerle birlikte taaa Kuba ve Karayiplere kadar gidiyor. Aslinda afrikalilar agactan yaptiklari bu enstrumanlari tasiyamadiklari icin gittikleri yerlerde tekrar yapiyorlar. Kuba nin meshur latin muziginin kokeni de buradan geliyor.

Bu, hic de kisa olmayan tarihi bilgiden sonra dersimin nasil gectigini anlatmak istiyorum. Ilk vurusumun adi 'open' di. Eminim herkes can sikintisindan ya da birseyi beklerken onundeki masa, sira gibi zeminlere elleriyle vurmustur. Iste bu vurus o kadar basit ama gelin gorun ki sizi izleyen bir egitmen olunca ve onunuzdeki sira degil de tumba olunca biraz zorlandigimi itiraf ediyorum:) Sonraki iki vurusun adi heel ve tip'ti. Dersin son dakikalarinda bu 3 vurusu kullanarak ne kadar guzel bir muzigin olustugunu fark ettim. Ruhu harekete geciren ve vucudu eslik etmekten alikoyamayan bir ritim...


Ders sonunda kendi kendime soylediklerim;



  • Aaa ben de yapabilirmisim!

  • Ben bu isi iki derste cozerim:)

  • Acaba bir gun ben de bir topluluk karsisinda calabilecek miyim? ( Neden olmasin? Bu gazla olur mu? Olur :) )

  • Kapi gicirtisinda bile hareketlenebilecek bir insanmisim.

Ve o vurucu son cumle,



  • Kendine gel Aylin! Bu daha ilk dersin:)

Iste perkusyonla tanismam boyle oldu. Deneyin derim. Cok egleneceginize eminim.Ilginenirseniz asagidaki adresleri ziyaret etmenizde fayda var.


http://www.drumclub.net/


http://www.engingurkey.com/giris.html


http://www.ritmpark.com/


Hepinize bol ritimli gunler dilerim:)





12 Aralık 2007 Çarşamba

Merhaba

Başlangıçlar her zaman zor ve heyecanlı olur. Ilk satırlarımı, ilk başlığımı nasıl yazsam diye düşünürken, aslında orijinal olmaya çalişmak yerine içten olmanın daha iyi olacağına karar verdim. Ve " Merhaba" demek istedim, kelimenin en sıradan ama içten haliyle.
Aslinda geçtiğimiz cumartesiye dönmek istiyorum. Çünkü blog yazma fikri o gun belirdi kafamda. Hani şu son zamanların modası olan kablosuz internet bağlantılı cafelerden birisinde, ben de laptopımı açmış internette geziniyordum. Sık sık takip ettiğim www.marketingma.com sayfasına bakarken başka bir sayfayla tanıştım, www.zeynepinyeri.com . Harika çekilmiş fotoğraflar, gezi yazıları ve küçük notlar...İşte " benim de böyle bir alanım olmalı" dediğim andır:)
Sonra uzun süre ne üzerine yazmalıyım diye düşündüm. Ama nedense tek konuyla sınırlı kalamadım. ( Bu durum, çok yönlülüğümden değil, kararsızlığımdan kaynaklanıyor:) ) Ama en sonunda karar verdim; aslında ben sadece yazmak istiyorum. Buyrun bakalım:)