Pages

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Gün kapanışı

2 gün içinde yaptığım yaklaşık 800 km yolun yorgunluğunu bu şarkı alıp götürdü. Tam da uykuya geçmeden, yastıkla olan vicdan muhasebesine başlamadan önce. Bazıları aynaya bakınca iç hesaplaşma yaşar. Gözlerinin içine yine kendi gözleriyle derinlemesine bakarken sorar bütün can alıcı soruları. Ben ise, yastığa kafayı koyduğum anda muhasebe ederim her şeyi. İyi ki yaptım, nereden yapmaya karar verdim, keşke yapsaydım, acaba böyle değil de şöyle mi yapsaydım dediklerimi toplar çıkartır Z raporunu alırım. Gün kapanışım o yastıkta olur yani, hem fiziken hem ruhen. Bu gece de kapanış öncesi bu şarkıyı dinliyorum işte.

İster aynada ister yastıkta, ister gözlerde ister zihinde herkese temiz bir kapanış dilerim bu akşam. İyi dinlemeler.

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Eksilerek Yaşamak

Şu anda Gelibolu yakınında bir benzin istasyonundayım. Gece aldığım kötü bir haberle sabahın erken saatlerinde yola çıktım. Benim 5 tane kuzenim vardır. Bunların içinde bana en yakın yaşa sahip olan kuzenimle çocukluğumuzdan beri en yakın arkadaş gibi büyüyüp birbirimizin olmayan kız kardeşi olduk. Büyüdükçe de arkadaşlığımız sırdaşlığa döndü. Çok sık bir araya gelemesek bile uzun telefon konuşmalarıyla hep dertleştik, fikir alışverişi yaptık aramızda.

Genç kızlık zamanlarımızda yazları en büyük sorunumuz kör karanlık sahildeki çay bahçesine inerken ne giyeceğimizdi. Sabahları ben erkenden kalkardım, o da benim aksime uykuyu  bir o kadar severdi. Sabahları onu nasıl uyandırsam diye bin bir fikir düşünürdüm. Bağırış çağırış uyanışlarımızdan sonra zihnimde ilk canlanan yazlığın balkonundaki harika kahvaltılardır. Bizim oraların zeytinyağı meşhurdur. Kızarmış ekmeğimizi zeytinyağına bana bana yerdik ayıptır söylemesi. Ev yapımı reçel, meşhur ezine peyniri, taptaze domates, biber, salatalık ve allah ne verdiyse...  Sonra eniştem içeriden seslenirdi; "Kızarmış ekmek isteyen var mı?" diye. Çocukluk deyince mutlaka aklıma gelen anılarımdan oldu bu sahneler her daim.

Şimdi bu anlattığım hikayedeki kahramanlardan kuzenim bir yanı eksik olarak dönüyor oradan. Eniştem ise dün gece sonsuzluğa erdi. Kuzenim bu sabah ilk defa babasız bir güne uyandı. Hayatındaki en önemli insanlardan birisini yitirmenin acısının ne kadar derin olduğunu anlamaya çalışıyorum. Kendimi onun yerine koyuyorum. Çok acı çektiğini, sanki sonsuza kadar acı çekecekmiş gibi hissettiğini de biliyorum. Ve bu acıyı bir gün hepimizin yaşayacağını da biliyorum. En zoru sevdiklerinizden birisinin canı yanarken onu teselli edecek kelime bulamamak. Susmaktan ve doğanın kanunu olduğunu bilip sessizce acısını paylaşmaya çalışmaktan başka yapacak bir şeyiniz olmaması çok üzücü.

O, hayata bir eksik olarak devam edecek bu günden sonra. Hepimiz de eksilerek süreceğini biliyoruz yaşamın. Bilerek ama yaşarken unutarak devam ediyoruz hayatlarımıza sadece. Bu yazıyı da kuzenim ve bir yanı eksilmiş olarak yaşayanlara adıyorum.


11 Ağustos 2013 Pazar

Human

İnsanız hepimiz. Hepimizin içinde ne acılar, heyecanlar, ümitler, hayal kırıklıkları, acabalar, keşkeler var kim bilir. Herkes zırhını alarak varlık gösteriyor aslında hayatta. Tecrübe diye övündüğümüz şey gökten zembille inmiyor ki... Üzülerek tecrübe ediyoruz. Bir şeyleri kaybederek ders alıyoruz. Ya da alıyor muyuz? Bildiğimiz yolları bir daha yürümüyor muyuz bazen? Yürüyoruz. Dikenler olduğunu bile bile girmiyor muyuz o kapıdan? Giriyoruz. Neden? Çünkü insanız...


Daft Punk'ın çıkış şarkısından çok daha güzel olan bu şarkısı tüm insanlara gelsin.



Sevgiler,

Tarih...

İktidarlara Yenik Düşen Aşklar

Kitap okuma alışkanlığım biraz gariptir benim. Bazı dönemler birini bitirip diğerine başlarken bazen de aylarca hiç kitap okumam. Nedenini bilmiyorum. Belki dönemsel yoğunluk ya da konsantrasyon eksikliğindendir. Bir de popüler kitapları popüler olduğu dönemlerde okumayı çok haz etmem. Herkes aynı kitabı elinde tutarken değil de ortalık sakinleştiğinde okurum o kitabı. Popülizme kendimce bir tepki de olabilir bu:)

Bu aralar yine okumaya başladım. Zülfü Livaneli'nin Serenad'ını da yeni bitirdim. Serenad'ı elimde gören arkadaşlarımın bir çoğu okuduğunu ve çok güzel olduğunu söylemişlerdi. Ben de kitabın ilk 300 sayfasını 1,5 günde devirdim zaten. Sonlara doğru yavaşladım. Hele ki son 60 sayfasını 2 günde bitiremedim. 60 sayfa dediğin nedir ki? Bir solukta bitmesi lazım. Hele ki 300 sayfasını 1,5 günde okuduğun bir kitap için... Dün gece kaçınılmaz son geldi ve kitap bitti. O anda fark ettim ki o son 60 sayfayı ben bitirmek istememişim. Serenad'ın  hikayesinden kopmak, sona ulaşmak istemediğim için bitirememiştim.

Baş kahraman Maya'nın modern dünyadaki dönüşümünü, insanlık tarihinin işlediği suçları, Maximillian Wagner'ın biricik aşkı Nadia'yı okumaya doyamamıştım. 2. Dünya Savaşı sırasında ümit olarak bindikleri Struma isimli gemiden hiç bir zaman karaya ayak basamayan suçsuz insanları o sayfalarda bırakıp gerçek hayata dönmek istemiyordum. Bazen insan bir kitabın sayfalarında kalmayı tercih edebiliyor sanırım. Gerçek hayat demişken, aslında kitaptaki tarihi anlatılar ve insanlığın ne kadar acımasız olduğu gerçeğin ta kendisi.

Baş kahraman Maya ile Profesör Wagner'in arasında gelişen tarifi zor sevgiyi ise birbirini bu kadar kısa sürede tanıyan iki insanın birbirlerinin hayatlarına ne denli önemli değerler katabileceğini gördüğünüzde anlayabiliyorsunuz.

Not: Bu noktadan itibaren videodaki müziği dinleyerek devam edebilirsiniz.



Son olarak şunu da eklemek isterim; Kitaba adını veren Serenad, kitabın bir bölümünde anlam kazandığında benim gibi kitaba ara vererek Schubert'in Serenade'ini açıp dinlemek için karşı koyulamaz bir istek içine girebilirsiniz. Dinleyin de lütfen. Özellikle o satırları bu muhteşem notalarla dinlediğinizde ya Struma'nın güvertesindeki Nadia ya da Şile sahilindeki Max oluyorsunuz. Okurken Max'ın çaresizliğini, Nadia'nın kurtarılmayı beklerken duyduğu inancı ve ümidi iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Çektikleri acıyı çekiyor, en ufak bir ümit ışığında siz de aydınlanıyorsunuz. İnsanın aşk için neler yapabileceğini, bir başkasının varlığının kendi varlığınızın önüne geçebildiğini, bazen ne kadar uğraşırsak uğraşalım kaderi değiştiremeyeceğimizi anlıyorsunuz.

Aslında tarihte Max ve Nadia gibi acımasız iktidarlara yenik düşen ne kadar çok aşkın olduğunu da anlıyorsunuz kitabı okurken. Bu yazı da o aşklar için gelsin.

Sevgiler,


Danimarka'ya gitmek istiyorum

Danimarka'ya gitmek istiyorum. Şimdi nereden çıktı değil mi? Aslında bir keresinde rüyamda Danimarka'da olduğumu görmüştüm. Danimarka'da deniz kıyısında bir kasabada soğuk ve rüzgarlı bir günde, gri gökyüzünün altında dalgalı denize bakarak bira içtiğimi çok net gördüm rüyamda. Neresi olduğunu bilmiyorum. Sadece Danimarka'da bir yerdi. İşin garibi hayatımda hiç Danimarka'ya gitmek gibi bir fikrim ve isteğim olmamıştı o zamana kadar. Neticede yaz insanı olarak soğuk yerler çok da bana göre değil. Benim için iklim hep ılık olmalı.

Kuzey ülkeleri hep içimi sıkmıştır ama o rüyayı gördüğümden beri istiyorum işte. Sonrasında da Ejderha Dövmeli Kız romanındaki Hedestad kasabası ve romanın baş kahramanı Blomkvis'in sahildeki küçük barakada içtiği sabah kahveleri, uyandığı karlı ve soğuk sabahlar da Kuzey ülkelerine bir nebze de olsa "sıcak" bakmama neden olmuştur. Her ne kadar roman İsveç'te geçse de şu an için tüm İskandinav ülkeleri benim için aynı; soğuk ve gri! 

Bu arada, Danimarka'ya gittiğimi hayal ettiğimde de fonda bu şarkı var.(Gerçi Adrienne West yorumunu tercih ederim eğer Ella'ya saygısızlık olmayacaksa ama videosunu bulamadığımdan bu yorumu paylaşıyorum)

Not: Şimdiden Danimarka için plan yapmaya başladım :)




Tam kafamdaki gibi bir manzara olmasa da buna biraz sulu kar ekleyin, gökyüzünü biraz daha gri hayal edin, işte öyle bir şey :)

10 Ağustos 2013 Cumartesi

Yaz Bitmesin...

Bazı şarkılar üst üste defalarca dinlenebilir. Tınısının büyüsü hiç bir zaman geçmez. İşte onlardan birisi... Her duyduğumda beni hiç gitmediğim yerlere götürecek kadar hayallere salıp mutlu eden, tam manasıyla bir aşk şarkısı. Söyleyenler aşık, dinleyenler de aşka aşık...

Bono der ki;

My eyes grew heavy and my lips they could not speak
I tried to get up, but I couldn't find my feet
She reassured me with an unfamiliar line
And then she gave to me more summer wine

Ve Andrea cevap verir...

Strawberries, cherries and an angel's kiss in spring
My summer wine is really made from all these things
Take off your silver spurs and help me pass the time
And I will give to you summer wine 


9 Ağustos 2013 Cuma

Mini, ben ve mesajım Londra'dayız

Sosyal MINI... Bu hafta Londra sokaklarında gezenler Üzeri binlerce LED ışıkla giydirilmiş bir Mini görebilirler. Gördüğüm mobil dijital mecraların herhalde en sevimlisi bu Mini Countryman. "Mini's Not Normal" kampanyası çerçevesinde #MINIartbeat etiketli tweetlerinizi ve Vine videolarınızı bu led ışıklı Mini'nin üzerinde görebilirsiniz. Hatta benim yaptığım gibi Facebook uygulamasıyla şu anda Londra'da park halinde olan bu Mini'nin üzerinde kendi mesajınızı ve fotoğrafınızı canlı olarak görebilirsiniz. :) Çok eğlenceli olduğu doğru. Tabii sabahın erken saatleri yerine uygulamayı gece kullanırsanız, mesajınız ve fotoğafınız ya da videonuz Londra sokaklarını ışıl ışıl aydınlatabilir.

Londra'ya gönderdiğim bayram mesajımı aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz :)


8 Ağustos 2013 Perşembe

Sosyal Medya ve Tatilin Buluştuğu Son Nokta

Geçtiğimiz sene Facebook temalı gece klubü açıldığını yazmıştım."Sosyal Medya Çılgınlığı" artık bir klişe olsa da şimdi bahsedeceğim haber gerçekten hafiften çılgın olmuş.

İspanya'nın meşhur adalarından Majorca'da artık Twitter temalı bir otel var;  
@SolWaveHouse

Tatilde tweet atmayı tercih edenlerdenseniz bu otel tam size göre. Otelde Twitter Parti Suitlerinden, Twitter temalı partilere kadar mavi-beyaz konsepti bolca uygulanmış. Resepsiyonu arayıp da isteyecekleriniz varsa hiç zahmet etmeyin. Tweet atmanız yeterli olacak :) Odanızdaki minibar mı boşaldı? #FillMyFridge yazın hemen gerekeni yapsınlar.


Aslında otelin normal bir otelden pek de farkı yok. Twitter'ı kullanmadan da rahatlıkla güzel vakit geçirebileceğiniz bir yaz oteli. Ayrıca, Sol Wave House'un oluşturduğu #SocialWave etiketi de tatilde yeni arkadaşlıklar edinmek isteyenlere kolaylık tanıyor. Bu etiket aracılığıyla otelde konaklayanlar birbirleriyle tanışma fırsatı buluyor.

Yakında bir de Instagram temalı bir tesis açılmasını bekliyorum :) Neden olmasın?




Yaşasın Instagram Güncellemesi!

Bugün itibariyle Instagram'a güzel bir güncelleme geldi ki bence artık Vine'dan açık ara önde olduğunun kesin kanıtıdır. En azından şimdilik. Instagram'ın video yüklemesi sadece uygulama içindeki kameradan gerçekleşebilirken, yeni güncelleme ile önceden çektiğiniz videolarınızı da tıpkı fotoğraflarınız gibi albümden seçerek paylaşabiliyorsunuz. Özellikle de markalar için bulunmaz hint kumaşı cinsinden bir yenilik oldu bence.
İkinci yenilik ise fotoğraflarınızın açısını uygulama içerisinden değiştirebiliyorsunuz. Beni, video iyileştirmesi kadar etkilememiş olsa da  fotoğraf paylaşımında bir kolaylık sağladığı kesin.

Ve son olarak, beni ilgilendirmese de Android kullanıcıları adına sevindirici gelişme; artık siz de Instagram üzerinden video paylaşımı yapabileceksiniz.

Yaşasın faydalı güncellemeler!


7 Ağustos 2013 Çarşamba

Niña Pastori - De Boca En Boca (Video)

Flamenko sever misiniz bilmiyorum ama bu şarkıdan sonra sevme ihtimaliniz yüksek. 


21 Mart 2013 Perşembe