Pages

28 Ağustos 2012 Salı

Yeşil Kadife Kanepeden Sevgilerle

Peki bunca zaman sonra yazmak için bir astrolog önerisinden ve yazmayı özlemekten başka bir nedenim olmalı mı? Bilemiyorum. Eğer öyleyse de benim yok sanırım. Yani bir konum yok. Biraz sohbet muhabbet bir yazı olacak yani bu. Sadece yazmak için yazıyorum. Uzun zaman yazmayıp sonra klavye başına oturunca hafiften bir tıkanma stresi olmuyor da değil hani. Yine de burası eski bir arkadaş gibi geldiğinden, samimiyetine güveniyorum kırmızı kaplı defterin. Böyle ağdalı betimlemeleri de çok yapmacık bulurum ama yazmış bulundum bir kere:)




Önceden, yazmadığım zamanlarda neler yaptığımı özetlerdim. Şimdi zaman mı o kadar hızlı geçiyor yoksa ben mi daha hızlı hareket ediyorum bilmiyorum ama özetlemek bile zor geçen zamanda olanları. Ama bunca zamanda öğrendiklerimden bir iki şey çıkabilir. Hayatın çok hızlı geçtiğini öğrendim mesela. Belki yaşlanmaya delalettir bu; bilemiyorum. Hayatın son derece benmerkezci ilerlediğini öğrendim ayrıca. Hatta öyle ilerlemesi gerektiğini de... Çünkü ben olmazsam, kalan hiç bir şey de olmuyormuş. Ben varsam, diğerleri de varmış. O yüzden kendimi daha çok seviyorum, sayıyorum. Toleransın stresi azalttığını öğrendim ama bunun da olgunlukla, tecrübeyle geliştiğini fark ettim. Tolere ettikçe mutlu olup edebildiğimizi gördüm. Ha derseniz, çok mu toleranslı bir insan oldun? Hayır! Hala sabırsızım. Hala akışına bırakabilmek için çok çabalıyorum. Ama çabalıyorum işte. Biraz da olsa öğrendim.

Bir sürü şeyin içinde kaybolduğunda aslında o şeylerin gerçekten olması gerekenler değil de sadece seçenekler olduğunu öğrendim. Kararsızlığın aslında kararsızlık değil de yanlış kararlar bütünü olduğunu öğrendim. Kararsızlıktaki seçeneklerin tek seçenek olmadığını öğrendim. Hayatın bize fark etmesek de tonlarca seçim şansı sunduğunu görmek gerektiğini öğrendim. İyi düşününce iyi olacağının koca bir modern yalan olduğunu, düşünmenin, tek başına hiç bir halta yaramadığını zaten biliyordum ama iyice anladım. İyi düşüncenin iyi bir aksiyon planı olmadan ne kadar anlamsız olduğunu tekrar gördüm.

Ne kadar çok şey öğrenirsem öğreneyim, ne kadar gelişirsem gelişeyim beni ben yapan bir çok şeyin aslında hiç değişmeyeceğini idrak ettim. Beni ben yapan yaşam enerjimin, bir anda düşüp bir anda zıplayan ruh hallerimin, sabah toplantısına gecikmedikçe yeni güne coşkuyla başlayışımın, özgür kız görünümü altında aileme olan bağlılığımın, hiç bir zaman mezeden fırsat bulup da balık yiyerek tamamlayamadığım rakı-balıktan aldığım ve çözemediğim hazzın, seyahatin her türlüsünden duyduğum heyecanın, direksiyon başına geçince gazla ayağımın arasındaki mesafeyi koruyamayışımın, deniz görmeden günüm geçmesin diye ettiğim dualarımın, yeni insanlar tanımaktan duyduğum mutluluğun, sert görünmeye çalışıp kapı arkasında salya sümük ağlayışlarımın, ne kadar büyüsem de bünyemdeki gizli veletin varlığının, ne kadar çok yeni ve iyi  arkadaşım olsa da hayatımdaki bazı harika arkadaşlıkların, köşe lambasının ışığında oturmaktan aldığım keyfin, anneme olan benzerliğimin, "hadi" diyince yapılan son dakika organizasyonlarından duyduğum mutluluğun ve keyifliylen hiç susmadan konuşabilme kapasitemin ama sustuğumda da saatlerce susabilme yeteneğimin hiç değişmeyeceğini biliyorum artık. Belki de hala bilmediğim bir sürü ben parçası vardır; bu saydıklarımdan ayrı.

Daha çok öğrenecek şey, edinecek tecrübe var. O yüzden zaman hızla akıp gitse de sonradan fark ettiğimiz bir sürü şey kalıyor geriye. Hem de aynı hızla yerleşiyor öğrendiklerimizin arasına. Yine de ne kadar çok şey öğrenirsek öğrenelim, bizi biz yapan ve değişmeyecek şeylerin bilincinde olmak en önemlisi sanırım.

Oldu galiba:) Yine yazıverdim işte bir çırpıda.

Yeşil kadife kanepeden sevgiler,

(Edit: Yazımın ilk paragrafnı yayınlarken uçurmuşum; şimdi farkına varıyorum. Resim koyarken silinmiş olmalı. Uzun süre yazmayınca böyle oluyor sanırım. Bu seferlik böyle olsun. 2. paragrafa ilkmiş gibi davranalım.)