Pages

11 Ağustos 2013 Pazar

İktidarlara Yenik Düşen Aşklar

Kitap okuma alışkanlığım biraz gariptir benim. Bazı dönemler birini bitirip diğerine başlarken bazen de aylarca hiç kitap okumam. Nedenini bilmiyorum. Belki dönemsel yoğunluk ya da konsantrasyon eksikliğindendir. Bir de popüler kitapları popüler olduğu dönemlerde okumayı çok haz etmem. Herkes aynı kitabı elinde tutarken değil de ortalık sakinleştiğinde okurum o kitabı. Popülizme kendimce bir tepki de olabilir bu:)

Bu aralar yine okumaya başladım. Zülfü Livaneli'nin Serenad'ını da yeni bitirdim. Serenad'ı elimde gören arkadaşlarımın bir çoğu okuduğunu ve çok güzel olduğunu söylemişlerdi. Ben de kitabın ilk 300 sayfasını 1,5 günde devirdim zaten. Sonlara doğru yavaşladım. Hele ki son 60 sayfasını 2 günde bitiremedim. 60 sayfa dediğin nedir ki? Bir solukta bitmesi lazım. Hele ki 300 sayfasını 1,5 günde okuduğun bir kitap için... Dün gece kaçınılmaz son geldi ve kitap bitti. O anda fark ettim ki o son 60 sayfayı ben bitirmek istememişim. Serenad'ın  hikayesinden kopmak, sona ulaşmak istemediğim için bitirememiştim.

Baş kahraman Maya'nın modern dünyadaki dönüşümünü, insanlık tarihinin işlediği suçları, Maximillian Wagner'ın biricik aşkı Nadia'yı okumaya doyamamıştım. 2. Dünya Savaşı sırasında ümit olarak bindikleri Struma isimli gemiden hiç bir zaman karaya ayak basamayan suçsuz insanları o sayfalarda bırakıp gerçek hayata dönmek istemiyordum. Bazen insan bir kitabın sayfalarında kalmayı tercih edebiliyor sanırım. Gerçek hayat demişken, aslında kitaptaki tarihi anlatılar ve insanlığın ne kadar acımasız olduğu gerçeğin ta kendisi.

Baş kahraman Maya ile Profesör Wagner'in arasında gelişen tarifi zor sevgiyi ise birbirini bu kadar kısa sürede tanıyan iki insanın birbirlerinin hayatlarına ne denli önemli değerler katabileceğini gördüğünüzde anlayabiliyorsunuz.

Not: Bu noktadan itibaren videodaki müziği dinleyerek devam edebilirsiniz.



Son olarak şunu da eklemek isterim; Kitaba adını veren Serenad, kitabın bir bölümünde anlam kazandığında benim gibi kitaba ara vererek Schubert'in Serenade'ini açıp dinlemek için karşı koyulamaz bir istek içine girebilirsiniz. Dinleyin de lütfen. Özellikle o satırları bu muhteşem notalarla dinlediğinizde ya Struma'nın güvertesindeki Nadia ya da Şile sahilindeki Max oluyorsunuz. Okurken Max'ın çaresizliğini, Nadia'nın kurtarılmayı beklerken duyduğu inancı ve ümidi iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Çektikleri acıyı çekiyor, en ufak bir ümit ışığında siz de aydınlanıyorsunuz. İnsanın aşk için neler yapabileceğini, bir başkasının varlığının kendi varlığınızın önüne geçebildiğini, bazen ne kadar uğraşırsak uğraşalım kaderi değiştiremeyeceğimizi anlıyorsunuz.

Aslında tarihte Max ve Nadia gibi acımasız iktidarlara yenik düşen ne kadar çok aşkın olduğunu da anlıyorsunuz kitabı okurken. Bu yazı da o aşklar için gelsin.

Sevgiler,


Hiç yorum yok: